27 Ekim 2010 Çarşamba

Rothschild Hanedanlığı

SAVAŞLARIN GİZLİ FİNANSÖRÜ

Rothschild hanedanlığı

Mayer Amschel Rothschild (1744-1812), Almanya doğumlu Yahudi iş adamıdır. Modern bankacılığın ve küresel ekonominin kurucularından kabul edilir. Dünyanın en zengin ailelerinden birini kurmuştur. Rothschild ailesi son 200 yıldır, dünyanın en zengin ve nüfuzlu ailesidir. 2007 yılında servetleri 3-4 trilyon dolar, kontrol ettikleri para ise 8-10 trilyon dolar olduğu tahmin edilmektedir. İngiliz merkez bankasını yaklaşık 80 yıl boyunca yönetmişlerdir. HSBC Bank, Bank of Scotland, De Beers, ABN Amro Bank, Rio Tinto en çok tanınan ve bilinen şirketleridir. Rockefeller ailesinin Standart Oil'i kurmasını finanse etmiş, bu sayede de halen Citigroup, Bank of America, Exxon-Mobil, RoyalDutch-Shell gibi şirketleri de dolaylı olarak kontrol etmektedirler. Dünya elmas ticaretinin %65'i, altın ticaretinin % 40'ı, bakır-uranyum-aluminyum ticaretinin de % 15'i bu aile tarafından yapılmaktadır. Kapanmış olan Osmanlı Bankasının da sahipleri ve kurucularıdır.

Her bankerin yazılmış bir tarihi vardır; fakat bir tanesi tarih yazmıştır J.A Robson

Rothschild hanedanlığının savaş ticareti, Napolyon'un, İngiltere ile yaptığı Waterloo Savaşı’yla başladı. Waterloo Savaşı’nda İngiltere'ye mal kaçıran ve birlikleri finanse eden aile bir yandan da her iki tarafa yüksek faizlerle borç veriyordu. 1820’lerden sonra finans çevrelerinde şu yargı genel bir inanç haline gelmişti: Avrupa'da tek güç vardır, bu da Rothschild’lerdir.

Etkileri o kadar güçlüydü ki, hiçbir savaş Rothschild'lerin yardımı olmadan gerçekleşemezdi. Politika ve ticarette öyle güçlü bir pozisyona yükseldiler ki bir anlamda Avrupa'nın diktatörleri oldular.

İngiliz kraliyet ailesini Çin’le savaşa ikna etmeyi başaran Lord Rothschild, finans için de söz verdi. “Afyon Savaşı”nın ardından, aile Hong Kong'un kontrolünü ödül olarak aldı. Burada kurdukları HSBC, sadece Rothschild’lerin para baronluğunu dünya üzerinde tescillenmesini sağlamadı, ay zamanda afyon ticaretinin de kontrolünü beraberinde getirdi.

Osmanlı topraklarının çözülmesi ile birlikte Rothschild hanedanlığı iki koldan Orta Doğu'ya sızmaya başladı. Bir kolunu Irak'ın oluşturduğu sızmanın en önemli nedeni, Mezopotamya'daki zengin petrol yataklarıydı. Rothschild’ler, bölgenin güneyinde ise Siyonizm’i siyasal ağırlık merkezi haline getirdi.

Filistin topraklarının Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılmasının ardından harekete geçen Lord Rothschild, İngiliz hükümetine baskı uygulayarak, İsrail’in kurulmasına start veren Balfour Bildirisi’nin (1917) yayınlanmasında etkili oldu

Eğer Rothschild Ailesi, buna karşı koyarsa, herhangi bir Avrupa ülkesinin ciddi bir savaşa girebileceğine inanan var mı gerçekten?"

Başta J.P. Morgan olmak üzere Rothschild’lerin Amerika'daki uzantıları olan finans kurumları, önce "Dawes Planı” sonra da "Young Planı” ile 1924 yılından sonra Almanya’yı adeta paraya boğdu ve böylece kısa bir süre içinde, yerle bir olan bu ülke, Hitler'in inanılmaz yükselişine zemin hazırladı.

Rothschild Ailesi’nin finanse ettiği I.G Farben şirketi, Yahudi toplama kamplarında kullanılan ölümcül gazları Naziler için üretti. Bir çok Alman şirketin yanı sıra Hitler'e destek veren Amerikan sermayesi arasında General Motors, DuPont ve Ford gibi devler de bulunuyor.

Rus Çar’a karşı Bolşevik İhtilali’ni finanse eden Rothschild’ler, Rockefeller ile birlikte Hazar petrollerini çıkartmak için imtiyaz aldı.

Tüm dünya ABD’nin, Saddam Hüseyin’in silahsızlandırılması veya Irak'ın demokratikleştirilmesinden ziyade, bu ülkedeki zengin petrol yataklarının peşinde olduğunu biliyor. Irak 115 milyar varil ile kesinleşmiş petrol rezervleri bakımından Suudi Arabistan'ın arkasından dünyada ikinci sırada yeralıyor. Ancak kesinleşmemiş rezervle birlikte Irak'ın toplam petrol kapasitesinin 250 milyar varili bulduğu tahmin ediliyor. ABD ve İngiltere’nin iştahını kabartan bu büyük pastanın tutarı yaklaşık 7 trilyon doları buluyor. Bu muazzam servet, sadece ABD ve İngiltere’nin iştahını kabartmıyor; birçok devletinkinden daha büyük bütçelere sahip dev şirketleri ve zengin aileleri de yakından ilgilendiriyor. Tıpkı, yaklaşık iki yüz yıldır yaşanan savaşların ve kanlı iç çatışmaların birçoğunun finansörü ve ganimetçisi Rothschild Ailesi gibi..

Sermayesinin savaşlar ve kan olduğu bilinen, servetinin bugün 3 trilyon dolar olduğu tahmin edilen Rothschild hanedanlığı, dünya bankacılık ve finans sisteminin kurucusu olarak biliniyor. Sahip oldukları yüzlerce şirket ile iki yüz yıldır dünyanın finans ve siyasal dengelerini elinde tutan aile, birçok katliamın da finansörü olarak tanınıyor.Savaş tüccarlığından paranın efendiliğine Almanya'dan İngiltere'ye göçen Yahudi Mayer Ainschel Rothschild (1743-1812) ve Paris, Londra, Frankfurt, Napoli ve Viyana'ya gönderdiği 5 oğlunun (Amschel Mayer, Salomon, Nathan, Kalmann, Jakob Mayer) bankerlik kariyeri ile temelleri atılan hanedanlığın savaş ticareti, Napolyon'un İngiltere ile yaptığı Waterloo Savaşı’yla başladı. Waterloo Savaşı’nda İngiltere'ye mal kaçıran ve birlikleri finanse eden Nathan Mayer (1777-1836), bu dönemde bir yandan savaşı finanse ederken diğer yandan da hükümetlere yüksek faizlerle borç para veriyordu. Waterloo Savaşı’nın sona ermesi ve Napolyon'un kaybettiği haberi yine Nathan Rothschild'in güvercinleri sayesinde ilk olarak İngiltere'de duyuldu.

Nathan Mayer, Waterloo'daki İngiliz zaferini, kurduğu erken istihbarat ağı sayesinde çok önceden öğrendi ve Londra borsasına koşarak aldığı hisseleri ertesi gün çok büyük miktarla satarak bir gecede inanılmaz bir servet elde etti. Kardeşlerinin yardımı ile Nathan Mayer, ayrıca İspanya'daki İngiliz ordusunu finanse etmek amacıyla Fransa'dan altın da taşıdı. Bu çabaları, Nathan'a İngiliz Hazinesi'nin temsilcisi unvanını kazandırdı. Savaşın sonunda, Rothschild Ailesi Fransa ve Avusturya'ya borç vermeye başladı. Bu dönemde Paris’teki tüm bankerlerin servetlerinin toplamı 300 milyon Frank iken, Rothschild’lerin sadece bu şehirdeki sermayesi, 600 milyon Frankı buluyordu. Lionel Nathan İngiliz Meclisi'ne seçilen ilk Yahudi’ydi ve oğlu Nathan Mayer (1840-1915) ilk Baron Rothschild oldu.

Avrupa’nın diktatörleri

Rothschild’lerin kurdukları bu hanedan ağı, onlara büyük bir ekonomik güç getirdi. Alman tarihçi Werner Sombart, Jews and Modern Capitalism (Yahudiler ve Modern Kapitalizm) adlı kitabında şöyle der: "1820 sonrasındaki dönem 'Rothschild’lerin çağı' olarak bilinir. Öyle ki yüzyılın ortasında finans çevrelerinde şu yargı genel bir inanç haline gelmişti: Avrupa'da tek güç vardır, bu da Rothschild'lerdir." John Reeves ise, The Rothschilds; The Financial Rulers of Nations (Rothschild’ler: Ülkelerin Finans Patronu) adlı kitabında şöyle diyor: Nathan Rothschild'in İngiliz Hükümetine ilk yardımı 1819'daydı ve 60 milyon dolarlık borç verdi; 1818-1832 arasında 105.400.000 dolar miktarında sekiz adet borç daha verdi; aşağı yukarı 700 milyon dolarlık 18 adet hükümet borcu oluşturdu. Etkileri o kadar güçlüydü ki hiçbir savaş Rothschild'lerin yardımı olmadan gerçekleşemezdi. Politika ve ticaret dünyasında öyle güçlü bir pozisyona yükseldiler ki bir anlamda Avrupa'nın diktatörleri oldular."

Afyon Savaşı ve dünya liderliği

Avrupa kıtasında birçok hükümeti borçla haraca bağlayan ve servetlerine servet katan Rothschild hanedanlığı “Afyon Savaşı” ile Çin ve Uzakdoğu’yla tanıştı. Bu dönemde Çin'de afyon ticareti yapan İngiliz tüccarların Çin İmparatorluğu ile ters düşmesinin ardından, İngiliz tüccarlar İngiliz Kraliyeti’nin desteğini almak üzere Rothschild ailesine başvurmuştu. İngiliz kraliyet ailesini ikna etmeyi başaran Lord Rothschild, Çin'e karşı yapılan “Afyon Savaşı”nı (1840) finanse etmeyi taahhüt etti. Çin'in mağlubiyeti ile biten savaşın ardından savaşın finansörü olan Rothschild Ailesi, İngiliz hakimiyetine geçen Hong Kong'un kontrolünü yardımlarının karşılığı olarak aldı. Yeni Hong Kong'da ilk önemli şirket olarak kurulan Hong Kong Shangai Bank Corporation (HSBC) sadece Rothschild’lerin para baronluğunu dünya üzerinde tescillemesini sağlamamış, aynı zamanda Çin'deki afyon pazarını da tekeline almasını sağlamıştır.

Balfour Bildirisi ve İsrail'in kuruluşu

Rothschild Ailesi için 19. yüzyılın ilk yılları en yoğun geçen yıllar olmuş; bir yandan Almanya'da sanayi devrimi sonrası Siemens, Bosch, AEG, Krupps gibi birçok şirketin kuruluşunu finanse etmiş, diğer yandan Amerika kıtasına geçerek altın uğruna yerli katliamlarında önemli roller üstlenmişti. Amerika kıtasının yeraltı zenginliklerini keşfeden Rothschild’ler, ilgisini altın ve diğer madenlere kanalize etti. Rothschild hanedanlığının bugün dünya altın ve elmas gibi yeraltı kaynaklarının yüzde 40'ına tek başına sahip olmasının temelleri o yıllarda atıldı. 19. yüzyılın ilk yılları Rothschild’ler için Ortadoğu’ya açılmaları açısından da önemli olmuştur. Osmanlı topraklarının çözülmesi ile birlikte Rothschild hanedanlığı iki koldan Orta Doğu'ya sızmaya başladı. Bir kolunu Irak'ın oluşturduğu sızmanın en önemli nedenini, Mezopotamya'daki zengin petrol yatakları oluşturdu. Rothschild’ler BP-Amoco firması ve Royal Duth Shell ile Irak pazarına girdi. Sermaye hareketini Orta Doğu'nun kuzeyine kaydıran Lord Rothschild, bölgenin güneyinde ise Siyonizm’i siyasal ağırlık merkezi haline getirdi. Filistin topraklarının Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılmasının ardından harekete geçen Lord Rothschild, İngiliz hükümetine baskı uygulayarak İsrail’in kurulmasına start veren Balfour Bildirisi’nin (1917) yayınlanmasını sağladı. İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Balfour'un adını taşıyan bu belgeyle, Birinci Dünya Savaşı ile Osmanlı'nın elinden alınan Filistin'de bir "Yahudi vatanı" kurma hedefinin desteklendiği açıklanıyordu. Lord Rothschild, Yahudi Devleti’nin siyasi oluşumuna zemin ararken diğer yandan da kurduğu 2 milyon sterlinlik fon ile Filistin topraklarının satın alınmasını organize etti. Çok kısa bir zaman içinde Filistin topraklarının en verimli bölgeleri, bu fon sayesinde Yahudilerin eline geçti.

Birinci Dünya Savaşı

Birçok ünlü tarihçinin bu dönemdeki ortak kanısı, 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa kıtası dahil dünyanın herhangi bir yerinde savaşların Rothschild’lerin onayı ile başlatıldığı ve onay gelmese asla bir savaşın çıkmasının mümkün olamayacağı yönündeydi. Amerikalı ünlü tarihçi Hannah Arendt, “The Origins of Totalitarianism” (Totalitarizmin Kökenleri) adlı kitabında Rothschild’lerin gücüne değinirken 19. yüzyılda pekçok devlet adamının günlüklerine yeni bir savaş çıkmayacağını, çünkü Rothschild’lerin şimdilik böyle birşey istemediklerini yazdıklarına dikkat çekiyor. Arendt, özellikle Tarihçi J. A. Robson'ın Imperialism (Emperyalizm) adlı kitabında yazdığı şu satırların altını çiziyor: "Eğer Rothschild Ailesi, buna karşı koyarsa, herhangi bir Avrupa ülkesinin ciddi bir savaşa girebileceğine inanan var mı gerçekten?" Bu, Rothschild’lerin tek başlarına bir devlet kadar güç elde ettikleri anlamına geliyordu. İşin bir başka ilginç yanı da Rothschild’lerin bu kazançlarının çoğu kez başkalarının yıkımını getirmesiydi... Yerel savaşların hakimi durumundaki Rothschildler, aynı zamanda Birinci Dünya Savaşı’nın perde arkasındaki en önemli güç konumunda bulunuyordu. Amerikalı yazar Eustace Mullins, “The World Order: Our Secret Rulers” (Yeni Dünyanın Düzenleyicileri) adlı kitabında, Birinci Dünya Savaşı ile Rothschild’ler arasıdaki bağlantıyı kurarken savaş sonunda oluşan durumun dikkatle incelenmesi gerektiğini vurguluyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması ve buna bağlı olarak yeni çizilen Ortadoğu haritası ile Çarlık Rusyası’nın dağılma sürecine girmesinin dünyayı yeniden şekillendiren gelişmeler olduğunu kaydeden Mullins, Rothschild’lerin savaşan her iki tarafı da yönlendirdiğini, kitabında bahsettiği finansörler arasındaki hiyerarşik ilişkiye dayanarak söylüyor. Mullins’e göre, ilişkinin hiyerarşik olması ise Yahudi finansörler arasında asırlardır süren bir gelenek. Birinci Dünya Savaşı’nın geçtiği yıllarda ise hiyerarşinin tepesinde Yahudi finans dünyasının bir numarası olan Rothschild’ler oturuyordu.

Rothschild'in parası Hitler'in sermayesi oldu

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından ekonomik anlamda yerle bir olan Almanya’nın yeniden inşası da Amerikalı finans çevrelerine ihale edildi. Başta J.P. Morgan olmak üzere Rothschild’lerin Amerika'daki uzantıları olan finans kurumları, önce "Dawes Planı” sonra da "Young Planı” ile 1924 yılından sonra Almanya’yı adeta paraya boğdu ve böylece kısa bir süre içinde yerle bir olan bu ülke, Hitler'in inanılmaz yükselişine zemin hazırladı. Hitler'in savaştan önceki yıllarda inanılmaz savunma harcamaları ve büyüyen askeri gücü Rothschild hanedanlığının onayı ve yardımlarıyla oluşturuldu. Amerikalı tarihçi Anthony C. Sutton'un “Wall Street and the Rise of Hitler” (Wall Street ve Hitler'in Yükselişi) kitabında bu dönemi özetlerken Amerikalı finans kuruluşlarının sadece Almanya’nın yeniden yapılanması için değil, bilinçli bir biçimde Hitler ve onunla birlikte yeni bir canavarın doğuşunu da sağladıklarını kaydediyor.

Nazi gazlarına Yahudi sermayesi

İkinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya'nın parlayan yıldızı kimya ve ilaç sektörüydü. Özellikle bu alanda Almanya'da ortaya çıkan şirketler sadece Avrupa'nın değil, tüm dünyanın kimya ve ilaç alanlarında bir kartel oluşturdu. Bunlar arasında en büyüğü Rothschild’lerin finanse ettiği ve diğerlerinden farklı bir konuma sahip olan I.G. Farben Firması’ydı. I.G Farben, kömürden benzin üretmenin yöntemini geliştirerek, bu buluşunu Amerikalı Standart Oil şirketi ile imzaladığı anlaşmayla daha da geliştirdi. David Rockefeller'in, Standart Oil Şirketi (514 bin hisse) ile ortak olduğu ve Rothschild Ailesi’nin finanse ettiği I.G Farben firması, daha sonra geliştirdiği ürünlerle önce Alman sanayisini beslerken daha sonra toplama kamplarında kullanılan ölümcül gazları Naziler için üretti. Birçok Alman şirketin yanısıra Hitler'e destek veren Amerikan sermayesi arasında General Motors, DuPont ve Ford gibi devler de bulunuyor. Almanya’da her iki dünya savaşında yaşananların bir benzeri Rusya'da, bu kez daha büyük bir çapta karşımıza çıkıyor. Rusya topraklarındaki zengin yeraltı zenginliklerini ele geçirmeye hevesli şirketler, Rus Çarı’na karşı oluşacak bir ayaklanmayı finanse etmekten çekinmediler. Bolşevik İhtilali’nin (1918) başarı ile sona ermesi ve Rus Çarı’nın idam edilmesinin ardından isyancılarla ilk anlaşma imzalayan ve Hazar Petrolleri’nin çıkarılması için imtiyaz elde eden şirket Standart Oil (Rockefeller) oldu. İsyanın finanse edilmesinden Hazar petrollerinin çıkartılmasına kadar, Rockefeller ile birlikte bu işten en karlı çıkan aile ise savaşlarla para kazanmak konusunda oldukça tecrübelenen Rothschild hanedanı oldu.

Kara kıtada 1 milyon ölü insan

Afrika’da 90'lı yıllarda Ruanda ve Burundi'deki iç çatışmalarda 1 milyondan fazla kişinin öldüğü katliamlar yaşandı. Buradan parlayan olaylar, Zaire'ye sıçramış ve Mobutu Sese Seko’nun devrilmesiyle sonuçlanmıştı. İlk bakışta Hutu ile Tutsi kabileleri arasındaki etnik farklılıkla açıklanan savaşın temelinde aslında çok başka bir neden vardı: Elmas. 1 milyondan fazla kişinin ölümüne, yüz binlerce insanın göç etmesine neden olan bu iç savaşın perde arkasındaki mimarı, dünyanın en büyük altın ve elmas üreticisi olan Rothschild hanedanlığına ait Debeers Firması’ydı. On binlerce insanın ölümüne neden olan savaşın sahnelendiği ülke ise, dünyanın en önemli elmas yataklarına sahip 5 ülkeden birisiydi... Bugün serveti 3 trilyon doları aşan Rothschild hanedanlığı dünyanın en büyük ilk 10 bankasının 3 tanesine sahip. Dünya yeraltı zenginliklerinin yüzde 40'ına da bu aile hükmediyor. Aile bireyleri kendilerini vakfa veya bilime adamış gözükmesine rağmen, başta Yahudi George Soros gibi birçok para baronu Rothschild’lerin emri altında. Dillere destan bu servet ve itibarın gerisinde ise okyanusları dolduran kan, vahşet ve dünya savaşları var...

Osmanlı da Rothschild'lere borçlandı

Osmanlı ekonomisi, Rothschild hanedanlığı ile ilk kez Ruslar'a karşı yapılan Kırım Savaşı'nda (1853-1856) tanıştı. Osmanlı İmparatorluğu, savaşı finanse etmek için Londralı bankerlerden yüksek faizle borç aldı. (24 Ağustos 1854) İngiliz bankerlerden yüzde 6 faizle 3.000.000 sterlin alan Osmanlı tarihindeki bu ilk borcuna karşılık Mısır’dan alınan vergiyi teminat göstermişti. Yine 27 Haziran 1855’te ikinci bir anlaşma ile Osmanlı yönetimi, Kırım Harbi masraflarını karşılayamadığı için Rothschild aracılığı ile İngiltere’den borç aldı. Mısır vergisi, Suriye ve İzmir gümrük gelirlerinin teminat olarak gösterildiği anlaşmayla Osmanlı yönetimi, 5.500.000 lira borç aldı. Bu borçlanmalarının ardından da Osmanlı'nın ekonomik çöküşü hızlandı.

“Novus Ordo Seclorum”

(Yeni Dünya Düzeni)

İkinci Dünya savaşının sona ermesi yeni sınırların çizilmesine neden oldu. Yeni ülkeler doğdu ki bunların en başında İsrail geliyor. İsrail açısından sadece sınırlarının çizilmesi değil, bir başka anlamı daha vardı İkinci Dünya Savaşı’nın. Rothschild hanedanlığının baskısı sonunda yayınlanan Balfour bildirisi, Filistin topraklarının Osmanlı hakimiyetinden alınmasını ve bir devletin kurulmasını belki sağlamıştı ama gerekli Yahudi nüfus yoğunluğu istenilen seviyeye getirilememişti. İkinci Dünya Savaşı, satın alınan topraklardaki hızlı nüfus artışının da istenilen seviyeye gelmesini sağladı. Savaş sonunda en az bilinen fakat en önemli konulardan birisi de savaşın Amerika üzerindeki ağır maliyetiydi. İkinci Dünya Savaşı Amerika'ya 400 milyar dolara mal oldu. Bu maliyeti karşılayamayan ABD bütçesi 200 milyar dolar açık verince, başta Rothschild olmak üzere onunla birlikte hareket eden bankerler, “yeni Amerika”yı yani “Yeni Dünya Düzeni”ni finanse etmeye başladı..





Kurban Nedir? Kimler kurban kesmelidir? Sorular ve cevaplar..

Kurban hakkında merak edilen ve sıkça sorulan sorulara net cevaplar.. Kurban nedir? Kimler kurban keser? Karı ve koca ayrı mı kesmeli? Haram parayla kurban kesilir mi? Taksitle, vekaletle kurban kesilebilir mi? Hangi hayvanlar kesilebilir? Kurban eti ve derisi nasıl değerlendirilmeli? Misafirler, yolcular kesmeli mi? ..

Kurban ne demektir?

Kurban; Allah’a yaklaşmak ve O’nun rızasına ermek niyetiyle kesilen hayvan demektir. Akıllı, hür, mukim ve dini ölçülere göre zengin sayılan mümin, ilâhî rızayı kazanmak gayesiyle kurbanını kesmekle hem Cenab-ı Hakk’a hem de maddi durumlarının yetersiz olması sebebiyle kurban kesemeyenlere yardımda bulunarak halka yaklaşmaktadır.

Görüldüğü gibi bu bayramın ruhunda Hakk’a yakınlık ve halka fedakarlıkta bulunma anlayışı vardır. Kurban; -fıkhi hükmü ne olursa olsun- Müslüman toplumların belirli simgesi ve şiarı sayılan ibadetlerden biri olarak asırlardan beri özellikle milletimizin dinî hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Kurban, bir Müslüman’ın bütün varlığını gerektiğinde Allah yolunda feda etmeye hazır olduğunun bir nişanesidir.

İlahî dinlerin sonuncusu olan İslam; ferdi, ruhî-derûnî hikmetlere ve insanî erdemlere ulaştırmayı öngörürken; toplumlar için, birleştirici ve bütünleştirici bazı emir ve uygulamaları da müesseseleştirmiştir. İslam dininin bu üstün özelliği, zekat, hac ve kurban gibi sosyal boyutlu malî ibadetlerde daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Bu ibadetler, asırlardan beri bütün Müslüman toplumlarda, genel esasları ve özü hiçbir değişikliğe ve müdahaleye uğramadan devam etmiş ve yeni nesillere intikal ettirilmiştir.

Kurbanın bir ibadet olduğuna dair Kur’an-ı Kerim’de deliller bulunmaktadır. Sâffât Suresi’nde (37/107); Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’in yerine bir kurbanın, Allah tarafından kendilerine fidye (kurban) olarak verildiği açıkça bildirilmektedir. Ayrıca diğer bazı ayetlerde de kurban ibadeti ile ilgili nasslar mevcuttur:

“... kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belirli günlerde Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin.”(Hacc 22/28)

“Kurbanlık büyükbaş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken kurban edeceğinizde üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yeyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir.” (Hacc 22/36;37) Bu ayetlerde zikredilen hayvan kesiminin, et ihtiyacı temini için kesilen hayvanlar olmadığı, bunların ibadet amaçlı birer uygulama oldukları gayet açıktır. Hz. Peygamber (sas) de, kurbanı bir ibadet olarak kabul etmiş ve bizzat kendisi de kurban kesmiştir. Hz. Peygamber’in (sas), yedi deveyi kendi eliyle kurban olarak kestiğini, Medine’de ise, boynuzlu ve alacalı iki koyun kurban ettiğini sahabeden Enes (ra) rivayet etmektedir. (Buhârî, Hacc 117, 119; Müslim, Edâhî 17).

KİMLER KESMELİDİR?

Kurban kesmek, akıllı, buluğ çağına ermiş, dinen zengin sayılacak kadar mal varlığına sahip ve misafir olmayan Müslüman’ın yerine getireceği malî bir ibadettir. Temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka 20 miskal (80,18 gr) altın veya bunun değerinde para veya eşyaya sahip olan kişi dinen zengindir; dolayısıyla Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu nimetlere şükran ifadesi ve Allah yolunda fedakârlığın nişanesi olarak kurban kesmelidir.

KARI-KOCADAN HER BİRİ KURBAN KESMELİ Mİ?

İbadetlerde sorumluluk ve bu sorumluluğun bir neticesi olan ceza ve mükafat da bireyseldir. Bu nedenle, eğer karı-kocadan her ikisi de dinen ayrı ayrı zengin hükmündeyseler ikisine de kurban düşer. Ama kadın kendi malını tamamen kocasının emrine vermişse, bir aileden bir kurban kesilebilir. Mal ayrılığı varsa, mükellefiyet ayrılığı da var demektir.

YOLCU KURBAN KESMELİ Mİ?

Yolcu kurban kesmekle mükellef değildir. Ancak kesmesi halinde sevabını kazanır. Sefer halinde iken kurban kesenler; bayram günleri içinde memleketlerine dönerlerse, yeniden kurban kesmeleri gerekmez. Sefer halinde iken kurban kesmeyip de bayram günlerinde memleketlerine dönenlerin, kurban kesmeleri uygun olur.

NE ZAMAN KESİLİR?

Kurban (udhiye), eyyâm-ı nahr (kurban kesme günleri) denilen Zilhicce ayının onuncu, on birinci ve on ikinci günleri kesilir. Kurban kesim vakti, bayram namazı kılınan yerlerde, bayram namazı kılındıktan sonra, bayram namazı kılınmayan yerlerde ise ikinci fecrin doğumundan sonra başlar; zilhiccenin on ikinci günü güneş batıncaya kadar devam eder. Bu geçen süre içinde gece ve gündüz kurban kesilebilir. Ancak kurbanların gündüzleri kesilmesi uygundur. Kurban Bayramı’nın birinci günü kesmek daha faziletlidir. Diğer kurbanlarda ise herhangi bir vakit söz konusu değildir

HAYVANLARDAN HANGİLERİ ORTAK OLARAK KESİLEBİLİR?

Koyun veya keçinin bir kişi tarafından; sığır, manda ve devenin ise, yedi kişiye kadar ortaklaşa kurban olarak kesilebileceği Hz. Peygamber’in hadisleri ve uygulamalarla sabittir (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 7-8). Ortak olarak kurban edilebilen hayvanlar, tek veya çift sayıda ortak tarafından kurban edilebilir.

KULAĞI DELİNMİŞ HAYVAN KURBAN OLUR MU?

Hadis-i şeriflerde hayvanların kurban edilmesine engel teşkil eden kusurlar; körlük, hastalık, topallık ve iliği yok denecek kadar zayıflık olarak belirlenmiştir (bk. Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 6). Bunların dışındaki kusurlar ise, müçtehitler tarafından, kendi dönemlerindeki hayvanların değerini düşüren kusurlar esas alınarak tespit edilmiştir.

Günümüzde, yaşayan hayvanların sayısını tespit etmek, ülkemize girip çıkan hayvanları kontrol altına almak ve sağlıklı olduklarına işaret etmek amacıyla marka takmak için hayvanların kulaklarının delinmesi bir kusur değil, hayvanın sağlıklı olduğunun bir göstergesidir. Bu itibarla kulakları delinen hayvanın kurban edilmesinde sakınca yoktur. Kaldı ki, fakihlerin çoğunluğu kulağın delinmesini kusur kabul etmemişlerdir.

KURBANLIK HAYVANIN ERKEĞİ Mİ DİŞİSİ Mİ DAHA FAZİLETLİ?

Hz. Peygamber’in hadis ve uygulamalarında, cinsiyet ayrımı yapılmaksızın kurbanlık hayvanların vasıfları belirlenmiştir. Bu itibarla kurban olup olmaması açısından hayvanların erkek veya dişi olması arasında bir fark yoktur. Ancak, toplumun ihtiyaç ve anlayışları göz önünde bulundurularak, küçükbaş hayvanlarda erkeğinin, sığır cinsinde ise dişisinin kurban edilmesinin faziletli olduğu kabul edilmiştir. Bu görüşler, toplum menfaati göz önünde bulundurularak ortaya konmuştur. Dişi sığırların kurban edilmesinin üretime zarar vermesi halinde, erkek sığırların kurban edilmesi toplum yararı açısından daha faziletlidir. Bu itibarla, ekolojik denge, toplumun ihtiyaçları ve diğer şartlar göz önünde bulundurularak hangi cins hayvanların öncelikli olarak kurban edilmesinin uygun olacağı belirlenmelidir.

KURBAN KESERKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?

Kurban edilecek hayvana acı çektirilmemeli ve eziyet verilmemelidir. Hayvanlar ehil kişiler tarafından kesilmeli ve kesim işlemi süratli bir şekilde yerine getirilmelidir. Ayrıca, çevre temizliği ve ekolojik dengenin korunması için gerekli tedbirler alınmalıdır. Kurban kesimi esnasında, psikolojik açıdan etkilenmemeleri için çocukların kesim mahallinden uzak tutulmalarına dikkat edilmelidir. Aynı şekilde, hayvanların diğerinin kesimini görecek şekilde yan yana bulundurulmamalarına özen gösterilmelidir.

KURBAN ETİ NASIL DEĞERLENDİRİLMELİDİR?

Hz. Peygamber, kurban etinin üçe taksim edilip, bir bölümünün kurban kesmeyen yoksullara dağıtılmasını, bir bölümünün akraba, tanıdık ve komşularla paylaşılmasını, birinin de evde bırakılmasını tavsiye etmiştir. Ailenin durumuna göre tamamı da evde bırakılabilir. Ancak, etin bir kısmının ya da tamamının dağıtılması da uygun olur.

KURBAN DERİSİ NASIL DEĞERLENDİRİLMELİDİR?

Kurbanın derisi, bir fakire veya hayır kurumuna verilmelidir. Kurban derilerinin para karşılığında satılması, kurbanın kesimi veya bakımı için ücret olarak verilmesi uygun değildir. Hz. Peygamber, Veda Haccı’nda Hz. Ali’ye, kurban olarak kesilen develerin derilerinin sadaka olarak vermesini emretmiştir (Ebu Davud; Menasik, 20)

KURBANLIK HAYVAN TARTIYLA ALINABİLİR Mİ?

Kurbanlık hayvan, kilo birim fiyatı belirlenmek suretiyle canlı olarak tartılıp alınabilir. Hayvanın fiyatı, kesildikten sonra eti tartılarak da belirlenebilir. Ancak kilo fiyatının rayiç bedeli şeklinde belirsiz bırakılmayıp, kesin olarak belirlenmesi ve derisi, kellesi ve sakatatının satıcıda kalmak üzere akitten istisna edilmemesi gerekir.

GAYR-İ MEŞRU YOLLA KAZANILAN PARAYLA KURBAN KESİLEBİLİR Mİ?

İslâm dini kişilerin meşrû işlerle uğraşmalarını ve geçimlerini helâl yollardan elde etmelerini önerir. Buna rağmen gayr-i meşru yolla bir kazanç elde edilmiş ve bu kazancın sahibi belli ise, bunun sahibine iade edilmesi; belli değil ise, karşılığında sevap beklenmeksizin yoksullara veya hayır kurumlarına verilerek elden çıkarılması gerekir. Bu itibarla, gayr-i meşru yolla elde edilen para ile kurban kesmek uygun değildir. İbadetler helal parayla yapılmalıdır. Kurban, Allah’a yaklaşmak demektir. “Haram”la Allah’a yaklaşamayız! Önce ciddi anlamda tövbe etmeliyiz.

VEKALET YOLUYLA KURBAN KESİLEBİLİR Mİ?

Kurbanı, kişinin kendisi kesebileceği gibi, vekalet yoluyla başkasına da kestirebilir. Zira kurban mal ile yapılan bir ibadettir; mal ile yapılan ibadetlerde ise vekalet caizdir. Vekalet yoluyla kurban kestiren kişi kendi bulunduğu yerde birisine vekalet verebileceği gibi, başka bir yerdeki kişi veya kuruma da vekalet verebilir. Vekalet, sözlü veya yazılı olarak verilebilir.

KADIN KURBAN KESEBİLİR Mİ?

Hayvan kesiminde, bu işlemi yapacak kişinin akıl ve temyiz gücüne sahip, Müslüman olmasının dışında bir şart bulunmamaktadır. Bu şartları taşıyan kişi kadın olsun, erkek olsun kurban kesebilir.

KURBAN KESMENİN FAZİLETİ VE SEVABI

Kurban kesmenin fazileti ve sevabıyla alakalı Allah Rasulü (sas) şöyle buyuruyor: “İnsanoğlu kurban kesme gününde Allah katında kan akıtmaktan daha makbûl bir amel işlememiştir. O kurban, kıyâmet günü boynuzları, kılları ve çatal tırnakları ile aynen gelecektir. Çünkü kan yere düşmeden Allah’ın kabûl mahalline düşmektedir. Artık kurbanlarla gönlünüz hoşnut olsun.”

Bir diğer rivâyette Peygamber Efendimiz (sas), “Kurban kesen için her kıl karşılığında bir sevap vardır.” buyurmuştur. (Tirmizî, Kurban, 1)

HANGİ HAYVANLARDAN KURBAN OLUR?

Kurban; koyun, keçi, sığır, manda ve deveden olur. Bunlardan devenin 5, sığır ile mandanın 2 ve koyun ile keçinin 1 yaşını doldurmuş olmaları gerekir. Ancak koyunlar 6 ayı tamamladıkları halde, yaşını doldurmuş gibi gösterişli olurlarsa bunlar da kurban edilebilir. Bu hayvanların dışında tavuk, horoz gibi hayvandan kurban olmaz. Bir koyun veya keçiyi ancak bir kişi kurban edebilir. Fakat sığır, manda ve deve yedi kişiye kadar ortaklaşa kurban edilebilir.

MANDADAN DA KURBAN OLUR MU?

Manda bazı yörelerde camız-dombay olarak adlandırılan hayvanın adıdır. İslam mandayı öküz sınıfı içinde mütalaa etmiştir. Buna göre manda zekat, kurban ve benzeri şeylerde aynen öküzün tabi olduğu hükümlere tâbidir.

TAKSİTLE KURBAN KESİLEBİLİR Mİ?

İster peşin ister taksitle olsun satın aldığı hayvan kişinin mülkiyetine geçtiğinden, bu hayvanın kurban edilmesinde sakınca yoktur.

KURBAN BİZE HAC DUYGUSUNU HİSSETTİRİR

Kurban bize bir diğer ibadeti; haccı hatırlatır. Hacca gidemeyenlere hac tadını veren bu ibadette Hz. İbrahim’in başarıyla verdiği imtihanın bir tezahürünü yaşarız.

“KURBAN” ÇOCUKLARI NASIL ETKİLER?

Kurban kesiminin hassas çocuklarda belli bir hüzün oluşturduğu gerçektir. Çocukların kesimi görmemesi de iyi olur. Ama diğer yandan her türlü şiddetin, istismarın ve cinselliğin çocukları olabilecek en kötü tarzlarda “etkileyecek” şekilde kullanılması önemsenmezken, kurbanın “itici” bir ibadetmiş gibi sunulması çok ilginçtir. Bu anlamda kurban kesmemeye çocukları mazeret gösterenlerin gerekçeleri de anlamsızdır. Çocuklarımızı şiddetten korumalı ve kurbanı neden kestiğimizi de anlatmalıyız.

KURBAN, İSLÂM DİNİNİN SEMBOLÜDÜR

Cenâb-ı Hakk, Kevser Sûresi’nde, “Rabb’in için namaz kıl ve kurban kes.” buyuruyor. Bu âyet-i kerimedeki “namaz”dan maksat bayram namazı, “kesmek”ten kasıt da, kurban kesme günlerinde kesilen hayvanlardır. Başka bir âyet-i kerimede ise, kurbanlık develerden şöyle bahsedilir: “Kurbanlık develeri de size, Allah’ın şeâirinden kıldık.” (S. Hac, 36)

KURBAN CÖMERTLİĞİ TEŞVİK EDER

Kurban yardımlaşma bayramıdır aynı zamanda. İnsanın vermesini, yardım etmesini kolaylaştırır, nefsin cimriliğe çağıran telkinlerini gözardı edebilmeyi öğütler. Dünya malından tutkunluğu önler. Fakirlere bir dayanak olur, hayata bağlar. Kurban; kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar. Kurban, gerek fert gerekse toplum açısından çeşitli yararlar taşıyan malî bir ibadettir. Kişi kurban kesmekle Allah’ın emrine boyun eğmiş ve kulluk bilincini koruduğunu canlı bir şekilde ortaya koymuş olur. Kurban; toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar, sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunur. Özellikle et satın alma ihtimali hiç bulunmayan veya çok sınırlı bulunan yoksulların bulunduğu ortamlarda onun bu rolünü daha belirgin biçimde görmek mümkündür. Zenginin malını Allah’ın rızası, yardımlaşma ve başkalarıyla paylaşma yolunda harcama zevk ve alışkanlığını verir. Onu cimrilik hastalığından, dünya malına tutkunluktan kurtarır. Fakirin de varlıklı kullar aracılığıyla Allah’a şükretmesine, dünya nimetinin yeryüzündeki dağılımı konusunda karamsarlık ve düşmanlıktan kendini kurtarmasına, kendini toplumun bir üyesi olarak hissetmesine vesile olur.

 http://ailem.zaman.com.tr/



Dünyayı Yöneten Aileler

Dünyayı Yöneten Para Baronları
Dünyada estirilen global sermaye: petrol, altın, finans, kimya, elektronik, silah, gıda, tekstil, sanayi, tarım ve medya olmak üzere hepsi; bu şeytani hanedanlığın karmaşık ve kaotik ilişkileriyle şekillenmekte ve yönetilmektedir.
Bu aileler, özde şeytana tapmakta olup diğer semavi din mensuplarını da kullanarak güçlerine güç katmaktadır. Tek istekleri; karışıklıklar, kaoslar, savaşlar, tufanlar meydana getirerek siyonizme bağlı yeni dünya düzenini kurmaktır. Yani Siyonizm-Deccalizm Dünya hakimiyetini sağlamaktır.
Peki bu hanedanlığın üç ailesi kim?

1- Rothschild Ailesi: Bu ailenin ana ilkesi “Bir ulusun parasının denetimi elimde olsun, onun kanunlarının ne olduğu umurumda değildir” anlayışıdır.

Bu ailenin iki asırlık bir zaman diliminde Avrupa’nın hatta dünyanın ekonomik, siyasi, politik tarihi üzerinde derin izleri ve etkileri bulunmaktadır.

Bu hanedanlığın kurucusu 1744 Frankfurt doğumlu MAYER tefecilikle işe başlayarak Avrupa’nın diğer finans merkezlerine göndererek finans hanedanlığını genişletmeye çalışmıştır..

Napolyon savaşları döneminde savaşları finanse edenler, İngiltere’de Avusturya’da, Almanya’da, İtalya’da, İspanya’da bütün finans kurumlarını kendi hanedanlıklarına katanlar bunlardır. Şeytani amaçlarına engel gördükleri Osmanlı’yı Rus (Kırım) Savaşı’na sokturarak ortadan kaldırmayı başarmışlardır.

O dönemlerin İngiliz hükümetleri ellerinde oyuncak gibiydi. Avrupa’nın neresinde olursa olsun çıkan savaşları her iki cephede de bu hanedanlık organize ederek finanslarını sağlayarak, başkalarının kanları ve yıkılışları üzerine kazançlarını artırıyorlardı. Savaşlar sonrasında oluşan büyük krizlerde kargaşa ortamları bu hanedanlığı büyütüyordu. Birinci, ikinci dünya savaşları da bunların eseriydi. CFR, Bilderberg, Trilateral ve IMF gibi kurumlarda bunların beslenme kaynaklarıdır.

Sonuçta; tefecilik, faiz, kaçakçılık, uyuşturucu ticareti, nakliye, medya, maden, akar yakıt, otomotiv alanlarında dünyanın liderlik merkezinde oturmayı başaran ve istediği ülkeye istediği gibi karışan ve karıştıran bir hanedanlık kurmuşlardır.

2- Rockefeller Ailesi: Bu aile Protestan bir görünüm kamuflajında “Yahudi Dönmesi” bir aile olup 1870’li yıllarda ABD’de Rothschidlerle işbirliği ve aile evlilikleri kurarak finans çevrelerinde, petrol ve maden işletmelerinde çok büyük gelirler elde ettiler. Bu aileyle ABD yüksek mahkemesi de baş edememiştir. Bu aile ayrıca aktif siyasetle de ilgilenmiş, N. Rockefeller ABD başkan yardımcılığı da yapmıştır. Yine bu aile, CFR, Bilderberg, Trilatiral, IMF gibi dünya dengelerini ve değerlerini değiştiren ve sömüren kurumların hem kurucularından hem de finansörlerinden olmuşlardır.

3- Warburg Ailesi: Bu ailenin geçmişi onuncu asra kadar dayanır. Bunların ataları yaptıkları zulümlerden dolayı bulundukları ülkelerden kovularak İspanya’ya taşınmışlardır. Bunlar da yukarıda bahsedilen aileler gibi tefecilikle işe başlamışlardır. Almanya’ da çok etkin hale gelerek siyasetle, istihbaratla ilgilenmişlerdir. Almanların mali işleri bu aile üyelerinin sorumluluklarındaydı. Elmas ticaretinde de çok aktiftiler. Rusya-Japonya savaşında; iki taraftan da maddi anlamda hem güç kazandı hem de etkin rol oynadı. Afrika ülkelerinde de krizlerin arka planında yer almışlardır.
Ayrıca Morgan ailesi: ABD’de, enerjide, ulaşımda, savunma sanayinde, uzay teknolojisinde bir çok kazanımlar elde etti. Rockefellerin himayesinde bulunmaktadır.

20 Ekim 2010 Çarşamba

İGDAŞ uyarıyor:Kış geliyor, baca gazı (Karbonmonoksit) zehirlenmelerine dikkat !

İGDAŞ, baca gazı zehirlenmelerine karşı bacalı doğalgaz cihazı kullanıcılarını uyardı; güvenli doğalgaz kullanımı için kış gelmeden bacalar mutlaka kontrol ettirilmeli!
İGDAŞ, kış günlerini yaşadığımız bu günlerde ölümlere yol açan baca gazı zehirlenmelerine dikkat çekerek, zehirlenme nedenleri ve alınacak önlemler konusunda halkı uyardı.
İGDAŞ Yetkilileri, doğalgazın zehirsiz bir gaz olduğunu söyleyerek yaralanma ve ölümlere yol açan zehirlenmelerin doğrudan doğalgazla ilgili olmadığını, diğer tüm yakıtlarda olduğu gibi yanma sonucu oluşan karbonmonoksitin zehirlenmelere sebep olduğunu bildirdiler. Yetkililer özellikle bacalı doğalgaz kullanıcılarını uyararak bu tür zehirlenmelerin doğalgaz yakıcı cihazlarının bağlandığı bacaların temizlenmemesi, bakımının yapılmaması veya baca malzemelerinin zaman içerisinde deformasyona uğraması, baca sensörünün bulunmaması ya da iptal edilmesi nedeniyle görevini yapamaması ve dışarıya atılamayan baca gazının iç ortama yayılması sonucu yaşandığını belirttiler.

Kışa girerken mutlaka baca temizliği yaptırın

İGDAŞ Yetkilileri vatandaşların bu konuda daha dikkatli olmaları ve kışa girmeden mutlaka baca temizliğini ve bakımını yaptırmaları gerektiğini, aksi takdirde üzücü olaylarla karşılaşılabileceğini belirterek, “Doğalgaz diğer yakıtlara göre bacalarda kirliliğe neden olmaz; çeşitli dış etkenlerin (rüzgar, sarsıntı v.s.) yanı sıra, doğalgazdan önce kullanılan kömür, odun gibi yakıtlar, bacalarda is ve kurum oluşturur. Gerekli bakım ve temizlik yapılmadan doğalgaz kullanılması durumunda, gazın yanmasıyla ortaya çıkan atık gazlar, bacada yoğuşma oluşturur. Bu yoğuşma baca içerisindeki kurum ve isleri yumuşatmakta, yumuşayan kurum ve isler ile birlikte baca içindeki harç parçaları da kabararak baca içine dökülmekte, dolayısıyla tıkanmalara yol açmaktadır. Bu tıkanıklıklar, bacanın çekişini kısmen ya da tamamen engelleyerek atık (karbonmonoksit) gazların geri tepmesine bulunulan ortama yayılmasına sebep olur. Vatandaşlarımız hangi tür yakıt kullanırlarsa kullansınlar, bacalarını yılda en az bir kez, kışa girmeden önce mutlaka, İtfaiye ya da İtfaiye’nin yetkilendirdiği firmalara temizlettirmelidir. Bununla birlikte doğalgazlı cihazların (kombi vs) her yıl yetkili servislere bakımının yaptırılması da gereklidir.” açıklamasını yaptılar.
İGDAŞ’tan habersiz tesisatta değişiklik yapmayın
Doğalgaz kullanıcılarını, İGDAŞ`a bildirmeksizin tesisatlarında değişiklik yapmamaları konusunda uyaran yetkililer, bu tür yanlış uygulamalardan dolayı istenmeyen olaylar yaşandığını, abonelerin mutlaka tesisat ve cihazlarını İGDAŞ yetki belgeli tesisatçı firmalar aracılığıyla gözden geçirmelerinin gerekliliğine dikkat çektiler.
Güvenli doğalgaz konusu üzerinde hassasiyet ile duran İGDAŞ, iki yıldır sürdürdüğü uygulama ile İstanbul’un 17 ilçesinde güvenli doğalgaz kullanımı hakkında seminerler verdi. 2010 yılı bilgilendirme seminerlerine 14 Ekim’de başlayacak olan İGDAŞ, Aralık ayına kadar İstanbul’un yedi ilçesinde seminerler vermeye devam edecek. Özellikle ev kadınlarını bilgilendirmeyi amaçlayan uygulamada ilçe belediyeleri ile birlikte çalışan İGDAŞ, seminerlerin yanı sıra görsel materyallerle de halkı bilinçlendirme çalışmalarına devam ediyor.

BİLGİ NOTU:

BACA GAZI ZEHİRLENME OLAYLARININ NEDENLERİ

• Doğalgaz yakıcı cihazlarının bağlandığı bacaların temizlenmemesi , bakımı yapılmaması veya baca malzemelerinin zaman içerisinde deformasyona uğraması.
• Baca başlığı olmamasından dolayı rüzgarlı havalarda baca tepmesi olması ve yağmur suyunun baca içerisine girerek baca malzemesine zarar vermesi.
• Baca sensörünün olmaması veya yetkisiz kişiler tarafından iptal edilmesinden dolayı standartlarda belirtildiği görevini yapamaması ve dışarıya atılamayan baca gazının iç ortama yayılarak risk oluşturması .
• Abonelerin yakma tesisinin bakım, onarım ve bacanın temizlenmesini yönetmeliklerin gerektirdiği şartlar ve zamanda yaptırmaması.
• Bacalı ve açık yanmalı cihazların kullanıldığı mahale açılmış olan ve havalandırma görevi yapan menfezlerin sonradan iptal edilmiş veya kapatılmış olması.
• Doğal gaz kullanan abonelerin tesisata yönelik ve izinsiz olarak tadilat işlemleri yaparak tesisatı uygunsuz hale getirmeleri.
• Baca yapımında kullanılan malzemelerin bacada meydana gelen yoğuşma suyunun baca malzemesine zarar vermesi .
• Baca çekişinin bozulması ve baca gazının dış atmosfere tahliye edilememesi sonucu bacada ve yakıcı cihaz davlumbazı etrafında yığıntıya neden olması.
• Abonelerin doğalgazlı yakıcı cihazlarının bakımını yaptırmamaları veya yetkisiz kişilere yaptırmaları.


19 Ekim 2010 Salı

Sakallı Bayanlar

İki kere evlendi, sirklerde çalıştı!ANNIE JONES

Annie Jones en güzel ve trajik sakallı bayanlardan biri. 19 yaşındayken çekilen yandaki fotoğrafta görülen Annie Jones, 14 Temmuz 1865'te Virjinya'nın Marion kentinde doğdu. Doğduğunda başından ayak parmağına kadar ince, koyu renkli tüy tabakası ile kaplıydı. 9 aylıkken bolca sakala sahipti. Bu sakalları bir şovmenin ilgisini çekti. Ailesi diğer 11 kardeşine para gerektiği için Annie'nin şovmenle birlikte tura gitmesine izin verdi. 9 yaşına kadar annesi de yanında kaldı. Daha 1 yaşındayken bu yolla haftada 150$ kazanıyordu. 15 yaşında sirkte çalışan Richard Elliot'la evlenen ve 5 yıl evli kalan Annie'nin evliliği kocası çok soğuk davrandığı için bitti. İkinci evliliğini yine sirkte çalışan William Donovan'la yapan Annie eşi ile birlikte Avrupa'ya gitti. Avrupa'da eşi ölünce sirke geri döndü ve haftada 500$ kazanmaya başladı. 22 Ekim 1902'de ölen en güzel sakallı kadın Annie sakalları kesilmeden gömüldü.


İki kere evlendi, sirklerde çalıştı!BARONESS SIDONIA DE BARCSY


Barchy, 1 Mayıs 1866'da Budapeşte'de doğdu. 19 yaşına kadar sakalları olmayan Barchy'nin, oğlu Nicu'yu dünyaya getirdikten 12 gün sonra sakalları çıkmaya başladı. Eşi ile birlikte 1890 yılında Avrupa'ya gitti. Dünyanın tek sakallı annesi olarak yaklaşık 400 $ kazanmaya başladı. 1912 yılında eşi hastalandı ve öldü. Tekrar evlenen Barchy'e ikinci eşi kötü davranıyordu. Bir süre sonra eşi Texas'a giderek Barchy ve oğlunu terketti. Barchy diabet hastalığı ile yıllarca uğraştı ve 19 Ekim 1925'te öldü


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İki kere evlendi, sirklerde çalıştı!GRACE GILBERT

Grace Gilbert 2 Şubat 1876'da Ohio'da doğdu. Doğduğunda ince tüyleri vardı fakat birkaç yıl içinde sakalları çıktı. 1901 yılında imzaladığı kontratla profesyonel sakallı bayanlar arasına katıldı. Özel hayatında sürekli pantolon giyip bayanlar yerine erkekler ile arkadaşlık ediyordu. 1910 yılında 53 yaşında köse bir çiftçi ile evlendi. Öyle ki nikah memuru düğün sırasında Grace'i damat eşini de gelin sandı. 11 Ocak 1924 yılında nedeni belirsiz bir şekilde öldü.















İki kere evlendi, sirklerde çalıştı!CHRISTINE

Gençlik yıllarında kendine has güzelliği olan Christine, genç bir çifti ile evlendi. Oğlu doğduktan sonra çenesinde tüyler çıkmaya başladı. Tıraş oldukça bu tüyler sakala dönüştü. Sakalından kurtulmak için binlerce dolar harcadı fakat başarısız oldu. Eşi hastalanıp çalışmaya devam edemeyince sakalları yüzünden eşini hasta ettiğini düşündü ve kendini suçladı. Oğlunu eşine bırakarak karnaval şovlarına katılmaya karar verdi. Yeterli parayı kazandıktan sonra tedavi oldu ve sakallarından kurtuldu.















İki kere evlendi, sirklerde çalıştı!JANE W. DEVERE


Jane 1859 yılında doğdu. 1883 yılında bir şovmenle evlendi. Hala dünyadaki en uzun sakallı bayan rekoruna sahip olan Jane, 1912 yılından kalp krizi geçirerek öldü.



 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İki kere evlendi, sirklerde çalıştı!JOSEPHINE BOISDECHENE

Joséphine 25 Mart 1831 yılında İsviçre'de doğdu. Doğduğunda kalın ve koyu renkli tüyleri vardı. Doktor bu tüylerin zamanla döküleceğini söylese de, aksine tüyleri daha çok uzayıp sertleşti. Ailesi tedavi için Joséphine'nin 8 yaşına gelmesini bekledi. 8 yaşına geldiğinde sakalları iyice uzamıştı. Doktorlar bir tedavi bulamadı ve Joséphine'in sakalları öylece kaldı. Annesi öldükten sonra babası Joséphine'e gelen teklifleri değerlendirdi ve 1849 yılında Joséphine bir şovmen ile çalışmaya başladı. 18 yaşına geldiğinde evlendi ve 1851 yılında bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Bebeği annesi gibi tüylü değildi. Kızı sadece 11 ay yaşayabildi ve kızı öldükten 2 ay sonra Albert isimli bir oğlu oldu. Albert annesi gibi tüylü bir bebekti ve bu şovmenlerin ilgisini çekti. Bir müzede birlikte çalıştılar. Joséphine 1875 yılında öldü.




Arınç bedelli askerlik için tarih verdi

Arınç bedelli askerlik için tarih verdiArınç, yılbaşına kadar bedelli, tek tip, askerlik süresi, sınır birliklerinin kurulması konusunda bir sonuç çıkacağını açıkladı.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Erkan Tan ile Başkentten'' programında gündeme ilişkin soruları yanıtlarken bedelli askerlik için tarih verdi.

Bülent Arınç, bu konuda birkaç kere konuşunca başına gelmeyenin kalmadığını söyledi. Elinde bir sihirli değnek varmışcasına kendisine bedelli askerliği yarın çıkaracakmışcasına ümit bağlandığını söyleyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
BEKLENTİLER YILBAŞINA

''Onları ümitsizliğe sevk etmek istemem, fikir olarak bu düşünceden yanayım. Belli bir yaşı geçmiş, toplumda belli bir statüko kazanmış, kendi işini kurmuş, yurt içi, dışı bağlantıları olan veya herhangi bir üniversitede öğretim üyesi durumuna gelmiş yani artık bu yaşla, konumla askerlik yapması mümkün olmayan insanların bedelli askerlikten istifade etmesini ben bir hak olarak görüyorum. Bunun bir başka türlüsü esasen var. Yurt dışında belli bir süre çalışırsanız Burdur'da 28 günlük bir misafirlik mümkün olabiliyor, bedel karşılığında. Bunun bir başka şeklinin bedelli talep edenler için yapmamak bence mümkün değil. Ancak milli savunmanın kendi gereklerini de dikkate almak mecburiyetindeyiz. Bu konuyu tamamen kapsayacak bir düzenlemenin ümit ediyorum ki yakında hükümetimize gelmesi söz konusu. Sayın Başbakanımız da perşembe günü bir brifing alacağını söyledi. Belki yılbaşına kadar inşallah, ümit ediyorum, bedelli, tek tip, askerliğin süresi, sınır birliklerinin kurulması konusunda ortaya bir tasarı konulacak ve bu iş gerçekleşecek.''
Kaynak: http://haber.mynet.com/

7 Ekim 2010 Perşembe

1 dolar 1 TL olur mu?

Uluslararası piyasalarda değer kaybeden dolar, içerde iki yılın ardından ilk kez 1.41 liraya kadar gerileyince, akıllara “1 dolar 1 TL olur mu” sorusu geldi. Haziran ayında 1.60’lı seviyeleri görmesine karşın Merkez Bankası’nın ilave alımlarına karşın 1.50 TL’nin de altına inen dolar için uzmanlar, “Tamamen dışardaki gelişmelere bağlı” yorumu yapıyor.

MERKEZ Bankası’nın ilave alımlarına karşın düşmeye devam eden dolar, dün iki yılın ardından ilk kez 1.41 TL seviyesine indi. Doların, haziran ayındaki 1.60 TL seviyesinden hızla 1.50 TL’nin altına düşmesi, burada da tutunamayarak 1.40’lara kadar gerilemesi “1 dolar 1 TL olur mu” sorusunu gündeme getirdi. Dün serbest piyasada dolar ancak 1.42 lirayı görürken, uluslararası piyasalarda doların değen kaybının sürüyor olması, buna karşın Türkiye’ye olan sıcak para girişi bu düşünün daha da süreciğinin işaretleri olarak kabul ediliyor.

Moody’s dopingi sürdü

Bankalar arası piyasada 28 Haziran’da 1.5730 düzeyinde olan dolar, eylül ayı itibarıyla 1.50 TL seviyelerine inerken, 12 Eylül’deki referandumun ardından da 1.49’lara inen dolar, dün de TL karşısında erimeye devam etti. Referandumun ardından güç kazanmaya başlayan Türk Lirası, Moody’s’in önceki gün verdiği ‘not artırım’ sinyaliyle dün de güçlenmeye devam etti.

2 yılın en düşük seviyesi

Önceki gün doların 1.44 lira düzeyini aşağı yönlü kırmasının ardından dün bankalararası piyasada açılışla birlikte Ekim 2008’dan sonra en düşük seviyesi olan 1.41 liraya kadar geriledi. Bu piyasada dolar TL karşısında 1.4160 liraya kadar geriledikten sonra gelen tepki alımları ile 1.42 lira seviyesinde hareket etti.

Euro, 1.39 dolara çıktı

Dolar, Euro karşısında da değer değer kaybını devam ettirmeye devam etti. Dolar ABD Merkez Bankası’nın (FED) ihtiyaç doğrultusunda piyasalara likidite sağlayacağı beklentisiyle düşüş sürecini devam ettirerek Euro karşısında da 1.39 düzeyine doğru hareket gerçekleştirdi. Böylece 1.3880 ile Euro 4 Şubat tarihinden bu yana ilk kez dolar karşısında bu seviyeye kadar güçlenmiş oldu.

100 milyon dolarlık alım

Merkez Bankası yöntem değişikliğini ardından üçüncü gününde de toplam 100 milyon döviz alımı Dün gerçekleştirilen ihalede 369 milyon dolarlık teklifin 100 milyon dolarını karşılandı. Bu ihalede ilave alımı yapılan tutar 60 milyon dolar, bu hafta gerçekleşen ilave alım tutarı 180 milyon dolar oldu. Kalan ilave alım tutarı ise 120 milyon dolar olacak. İhalede oluşan en yüksek, en düşük ve ortalama fiyatlar sırasıyla 1.4206, 1.4205 ve 1.4205 lira olarak gerçekleşti. Merkez Bankası’nın 2010 yılında ihaleler yoluyla piyasadan yaptığı toplam alım miktarı 9 milyar 353 milyon dolara ulaştı.

Dolar neden düşmeye devam ediyor

ABD Merkez Bankası FED’in likidite sağlayacağı beklentisi var. Uluslararası piyasalardaki fazla para kendine yön arıyor. Artan risk iştahı ile gelişen piyasalara para akışı devam ediyor. Dolar, Euro karşısında hızla değer yitiriyor. Türk Lirası ve gelişmekte olan ülke para birimlerine talep artıyor.

Faiz 1 yıl geriye gitti

DOLAR satışları ile TL’ye olan talep bono piyasasında da faizin 1 yılın en düşük seviyesine gerilemesine neden oldu. Gösterge bono bileşik faizi Ekim 2009’dan bu yana ilk kez yüzde 7.81’e kadar geriledi. Gösterge tahvilin bileşik faizi dün kapanışta yüzde 7.84 valörlü de ise yüzde 7.84 düzeyinden işlem gördü.

Altın rekor yeniledi

ALTIN ons fiyatıyla yeni bir rekora imza attı. Altının ons fiyatı 1.349 ile tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Altındaki bu yükseliş içerde serbest piyasada da altın fiyatlarını etkiledi. Cumhuriyet Altını 415.00 liradan işlem görürken çeyrek altının fiyatı ise 103.75 liradan kapanış gerçekleştirdi.

Borsa 67 bin puanı aştı yine çifte rekor kırdı

GELİŞMEKTE olan ülkelere para girişinin devam etmesi İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın yeni rekorlara taşımaya devam etti. Önceki gün hem seans içi hem kapanış rekoru kıran İMKB Ulusal 100 Endeks’i dün de bu performansına devam etti. Alımların hız kazandığı borsa tarihte ilk kez 67.147 puanı gördü.

Çağlayan: 1 TL’lik doları düşünmek bile istemiyorum

DEVLET Bakanı Zafer Çağlayan, “1 dolar 1 TL olur mu” sorularına, “Temennim kesinlikle olmaması” yanıtını verirken, “Getireceği tahribat aklıma gelince doların 1 TL’ye gelmesini düşünmek bile istemiyorum” diye konuştu. Dolardaki düşüşün o kadar da ileri gitmeyeceği tahminin de bulunan Çağlayan, 1.40’lı seviyeleri şöyle değerlendirdi:

Kur savaşları dünyada yeni başları ama biz bir yıldır mücadele ediyoruz. Ben Para Politikası Kurulu’nun uygulamalarını sanayi odası başkanlığımdan bu yana eleştiriyorum. Benim uyarılarımı, Merkez Bankası’na baskı olarak yorumlayanlar oldu. Ve bugün haklı çıkmış olmaktan hiç memnun değilim.

Para Politikası Kurulu maalesef bugüne kadar tribünde seyirci oldu, testinin kırılmasını bekledi. Doların 1.41 TL’ye gerilemesi testinin kırıldığı gündür.

İthalatımızın yüzde 60’ını dolar, yüzde 35’ini Euro, yüzde 5’ini de diğer paralarla yapıyoruz. 10 günde 100 bin dolarlık ithalat karşılığında 155 bin TL ödenirken, bugün 141 bin TL ödenecek. İhracatçı da 10 gün önce yaptığı ihracatın parasını bugün alsa 1.41’ TL’den alacak. Aradaki zararı kim karşılayacak?

İhracatçı bağlantı yapmaya korkuyor, 6 ay sonra kur ne olacak? İhracatçı dediğiniz, uzaysal yaratıklar değil ki, bu ülkenin üreticisi. Su kolay yere akar. Kolaylık ithalattaysa, su da işler de ithalata doğru kayar. Bu aşamadan sonra şok tedbirler alınma. Merkez Bankası faizleri düşürmeli.

Merkez Bankası daha ne yapsın para geliyor

MERKEZ Bankası eski Başkan Yardımcılarından, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Direktörü Fatih Özatay, Nisan 2010 verilerine göre dünyada günde 4 trilyon dolar alınıp satıldığına dikkat çekerek, şu değerlendirmelerde bulundu: “Para, bu dönemde Kore, Brezilya, Türkiye gibi ‘hikayesi iyi’ ülkelere gidiyor. Dolayısıyla İran’a müdahale gibi çok radikal bir gelişme olmadığı sürece TL değerli kalacak. Merkez Bankası döviz alımını artırabilirdi, onu da yaptı. Bu noktada Merkez Bankası’nın daha fazla yapabileceği bir şey yok. Para geliyor, Merkez Bankası ne kadarını alabilir ki? Doların nereye gideceği tamamen dışardaki gelişmelere bağlı.”

1 dolar 1 lira olursa açık ikiye katlanır

TÜRKİYE İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, 1 liranın 1 dolara eşitleneceği yönünde bir öngörüyü aklına bile getirmek istemediğini vurgularken, “Eğer 1 lira 1 dolar olursa dış ticaret açığı 2 katına çıkar. Böyle bir sıcağa hiç bir kâr dayanmaz” dedi. Kurun 1.40’lara inmesinin ihracatçıyı çok rahatsız ettiğini vurgulayan Büyükekşi, şunları söyledi: “Bu bile Türkiye’nin önümüzdeki günleri için sıkıntıya yol açacak bir durum. Özellikle son 2 aydan beri buralara gelmesin diye mücadele ediyorduk. Türkiye’nin ihracatında uluslararası rekabetine büyük zarar veriyor ve son günlerde bütün ülkeler arasında kur savaşı başladı.”

Merkez’in alımları süreci değiştirmez

ANADOLUBANK Hazine Bölüm Başkanı Tolga Şenefe, “Dolar bütün para birimleri karşısında değer kaybetmeye devam ediyor” derken, iç dinamiklerden bağımsız bu durumu Merkez Bankası’nın aldığı tedbirlerle değiştirmesinin mümkün olmadığıı vurguladı.

Kaynak: http://finans.mynet.com/

Bu yıl ısınacağız!

Türkiye, bu yıl doğalgaza zam yapmayıp kış döneminde tüketimi artırmayı planlıyor

Son iki yıldır bu yükümlülük sebebiyle İran ve Rusya'ya alınmayan gaz için de para ödenmişti. Reuters'a konuşan Enerji Bakanlığı yetkilileri, bu yıl doğalgaza zam yapmayarak, tüketimin mümkün olduğu kadar yüksek düzeye çekilmesinin düşünüldüğünü açıkladı. "Bu yıl, beklentilerin üzerindeki büyümeye rağmen, bazı sanayi kuruluşlarının alternatif yakıtlara geçmesi sebebiyle doğalgaz tüketiminde 4 milyar metreküpe kadar bir rakamın ortaya çıkması bekleniyor. Zam yapılmayarak tüketimin konutlarda mümkün olduğunca artması hedefleniyor." diyen bir yetkili, "İran ile al ya da öde yükümlülüğü mümkün olduğu kadar azaltılmaya çalışılıyor, Rusya ile 'al ya da öde'ye kalmak çok fazla yük getirmiyor." ifadelerini kullandı.

Türkiye, geçtiğimiz yıllarda İran'a yüksek miktarda al ya da ödeye düşerken, Rusya ile bu miktar son derece sınırlı kalmıştı. Enerji Bakanı Taner Yıldız da İran'a, kontratlarda yer alan miktarların altında doğalgaz çekildiği için 'al ya da öde' yükümlülüğü çerçevesinde 2009 yılı için 600 milyon dolar ödendiğini açıklamıştı. Yıldız, eldeki verilere göre doğalgaza bu kış zam yapılmayacağını da söylemişti. Türkiye ile Azerbaycan arasında imzalanan doğalgaz sevkiyatına ilişkin mutabakat zaptı da Resmi Gazete'de dün yayımlandı.

Kaynak: http://finans.mynet.com/

4 Ekim 2010 Pazartesi

Gol krallığından milletvekilliğine!

Gol krallığından milletvekilliğine!Brezilya'da düzenlenen genel seçimlerde, ülkenin efsanevi futbolcularından Romario milletvekili olarak seçildi.

Yaklaşık 136 milyon seçmenin oy kullandığı seçimlerde Brezilya Sosyalist Partisi'nin Rio eyaleti milletvekili adayı olan Romario, 146 bin 859 oyla bölgesel oyların yüzde 1,84'ünü alarak federal milletvekili oldu.

Siyasi tecrübesi bulunmayan ünlü oyuncu, seçim kampanyasında engelliler için spor programlarını yürürlüğe koyacağını söylemişti. Kız kardeşi down sendromu olan Romario, Rio eyaletindeki yoksul gençler için spor merkezleri kurulması ve engelli çocuklara sosyal yardım yapılması gerektiğini belirtmişti.

Flamengo, Vasco da Gama, Fluminense, PSV Eindhoven, Barcelona ve Valencia'da forma giyen ve 3 yıl önce futbolu bırakan Romario, geçen yıl Brezilya Sosyalist Partisi'ne üye olmuştu.

Brezilya Milli Takımı'nın 1994 yılında Dünya Kupası'nı kaldırmasında büyük rol oynadığı için ''Altın Ayakkabı'' ödülüne layık bulunan Romario, FIFA'nın 100. yıl dönümü kutlamaları kapsamında da ''Yaşayan En Büyük 125 Futbolcu'' arasında sayılmıştı. Döneminin yıldız futbolcusu, bin gole ulaşan sayılı forvetlerden biri olarak da tarihe geçmişti.
Kaynak: http://spor.mynet.com/

İki ayda 70 sıra yükselen Türk takımı!

Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu'nun (IFFHS) eylül ayı ''Dünyanın En İyi Futbol Takımları'' değerlendirmesinde Beşiktaş, önemli bir yükseliş göstererek 26. sırada yer aldı.

Spor Toto Süper Lig ve özellikle UEFA Avrupa Ligi'nde aldığı başarılı sonuçlarla dikkat çeken Beşiktaş, IFFHS tarafından aylık periyotlarla açıklanan ''Dünyanın En İyi Futbol Takımları'' değerlendirmesinde önemli bir çıkışa imza atmayı başardı. Ağustos ayı değerlendirmesinde, sıralamada ilk 100 içinde bulunan 3 Türk takımından biri olan ve Fenerbahçe ile Galatasaray'ın gerisinde 52. sırada bulunan Beşiktaş, eylül ayı değerlendirmesinde ise 26 basamak birden yükselerek, her iki ezeli rakibini de geçti ve 26. oldu.

İKİ AYDA 70 SIRA YÜKSELDİ



''Kara Kartal'', IFFHS'nin değerlendirmesinde hızlı yükselişini sürdürürken, elde edilmesi zor bir yükseliş grafiğine imza atmış oldu. Henüz temmuz ayında, ''Dünyanın En İyi Futbol Takımları'' değerlendirmesinin 96. sırasında bulunan Beşiktaş takımı, ağustos ayında 44 sıra, eylül ayında ise 26 sıra atlayıp, 70 basamaklık bir çıkış göstererek 26. sırada kendisine yer buldu. Öte yandan, Avrupa kupalarına veda etmelerinin ardından, ligde de istikrarsız sonuçlara imza atan Fenerbahçe ve Galatasaray takımları, eylül ayı değerlendirmesinde düşüşlerini sürdürdüler. Geride kalan ayda 43. durumda bulunan Fenerbahçe 50.'liğe, 48. sırada bulunan Galatasaray 60.'lığa düşerken, Türk ekiplerinden Trabzonspor 195., Burssapor 228. ve Antalyaspor ise 330. sırada yer aldılar.

ZİRVE YİNE INTER'İN


IFFHS Dünyanın En İyi Futbol Takımları sıralamasının zirvesinde, İtalya'nın güçlü ekibi Inter yer almayı sürdürdü. Geride kalan aya göre ilk 4 sıranın değişmediği değerlendirmenin ilk 10 takım ve Türk ekiplerinin durumu şöyle:

Sıra (Eski) Kulüp Ülke Puan
----------------------------------------------


1- (1.) Inter İtalya                                 300
2- (2.) Barcelona İspanya                     279
3- (3.) Bayern Münih Almanya             260
4- (4.) Chelsea İngiltere                       232
5- (9.) Estudiantes Arjantin                 231
6- (5.) Liverpool İngiltere                   227
7- (7.) Atletico Madrid İspanya          224
8- (6.) Anderlecht Belçika                  221
9- (9.) Internacional Brezilya                 221
10- (13.) Roma İtalya                         216
26- (52.) Beşiktaş Türkiye                 186
50. (43.) Fenerbahçe Türkiye             160
60. (48.) Galatasaray Türkiye             150,5
195. (177.) Trabzonspor Türkiye        90,5
228. (221.) Bursaspor Türkiye            83
330. (351.) Antalyaspor Türkiye         68,5

Kaynak :http://spor.mynet.com


Ben seni böyle sevdim

Dudaklarından dökülecek her kelimeye

Tekrar aşık olmak gibi seni sevmek.
Damarımda kan gibi
Gözlerimde yaş gibi adeta hıçkırarak...

Seni sevmek ölüme göz kırpmak gibi
En kuytu köşelerde saatlerce aglamak
Seni seviyorum diye içten içe bagırmak gibi
Seni başka kollarda gördügümde kahrolmak, bıkmadan seni sevmeye devam
etmek...


Bu büyük aşka kulak verircesine
İçimin acısını bastırana kadar duvarları yumruklamak
Seninle bir an için bu ömrü ugruna heba etmek...
Gözlerine her baktığımda